Penceresi Sonsuzluğa Açılan Oda Dinleme Metni Oku- 7. Sınıf Türkçe Kitabı. Türkçe dersi kitabının dinleme metninin sözlerini, metnini, yazılı halini yazdık. Metni okuyarak soruları cevaplayabilirsiniz.
Penceresi Sonsuzluğa Açılan Oda Dinleme Metni Oku- 7. Sınıf Türkçe Kitabı
7. Sınıf Türkçe Dersi Penceresi Sonsuzluğa Açılan Oda Dinleme Metni
Atatürk’ün Dolmabahçe Sarayı’nda yattığı odanın pencereleri boğaza bakıyor güneşli bir gün değil ama kapalı günlerde bile boğaz bir yerlerden aydınlıklar devşirir hasta rahatsız olmasın diye bütün perdeleri örtük. Yine de boğazın gülen aydınlığı perdenin kuşgözü kadar bir aralığından sızıp hastanın yüzüne vuruyor. Anadolu’da ışık sıkıntılarından güneş yaratan Atatürk aydınlığının yansımasıdır bu. Atatürk son 10 gündür uyuyup uyanıyor o küçük aydınlık bir dost deli gibi her uyanış’ta Onun yüzünü
Okşuyor. Birkaç dakikalığına kendine geliyor. Çok geçmeden yine dalıp gidiyor. uyanıklığın da dalıp gidişinde de aydınlık hep başımın ucunda.
Hasan Rıza Soyak, Salih Bozok, Kılıç Ali Odanın bir köşesinde acı çekmenin tek yüreği olmuşlar. Doktor Mim Kemal Öke yanına gidip geliyor. Doktor Neşet Ömer İrdel, Abrevaya Marmaralı da öyle. Derin dalışlarında kız kardeşi Makbule başucunda Kur’an okuyor. 29 Ekim günü Cumhuriyet Bayramı her yıl ki gibi kutlanıyor. Bu yıl Onun sesinden yoksun Boğaziçi vapurlarından birini dolduran Kuleli Askeri Lisesi öğrencileri Dolmabahçe Sarayı’nın önüne geliyor. Biz atamızı görmek isteriz diye haykırarak ona ses oluyor. Atatürk gözlerini aralayıp soruyor “Ne oluyor nedir o sesler?”
“ Kuleli Askeri Lisesi öğrencileri sizi görmek istiyor paşam” diyor Cevat Abbas.
Hekimler ayağa kalkmasını sakıncalı buluyorlar oysa ruhu neredeyse yerinden fırlayıp Türkiye Cumhuriyeti’nin bu gençliği selamlayacak tarih onun iradesini öyle yazıyor. Bir işi yapmak istemi ölüm bile önüne geçemez. Hasta yatağında olmasaydı ince uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe’den Afyon ovası’na atlarcasına gidip öğrencilerin arasına karışırdı. İçinin fırtınasından ne istediğini zor kıpırdattığı dudaklarından anlıyorlar. Cevat Abbas bir koluna Dr. Kemal Öke bir koluna girip perdesini sonuna değin sıyırdıkları pencerenin önündeki koltuğa oturuyorlar. Ordular diye kaldırarak hedef gösterdiği elini güçlükle yerinden alıp öğrencileri selamlıyor dışarıda bir kıyamettir kopuyor.
“ Dağ başını duman almış gümüş dere durmaz akar. Bu bayramlar yarınlar sizindir güle güle çocuklar.” diye mırıldanıyor. Perdeyi çekip yatağına yatırıyorlar o kuş gözü kadar yerden sızan aydınlık yine Atatürk’ün yüzünde. 8 Kasım sabahı erken saatlerde durumu ağırlaşıyor. İkide bir saatin kaç olduğunu soruyor. Bir ara gözünü PENCEREYE çeviriyor. Biliyorlar loş odalardan hoşlanmadığını her karanlığı aydınlığa erdirdiğini ve perdeleri açınca içeriye güneş ışığı doluyor yüzünün bezgin kırışıklıklarına anlık gülümsemeler yayılıyor.
Dokuz on Kasım gece yarısına doğru dalıp gitmeleri uzuyor. O sabah rengi çok soluk Dr. Mehmet Kamil Berk ile Doktor Akil Muhtar Özden başında bekliyor. Herkes bir şeyler yapamamanın çaresizliği içinde Hasan Rıza Soyak, İsmail Hakkı Tekçe Kılıç Ali hastadan gözlerini ayıramıyorlar. Rıza Soyak bir ara dudaklarının kımıldar gibi olduğunu görüp umuda kapılıyor, ona doğru eğiliyor ne söylediğini anlamaya çalışıyor. Bir ara Kılıç Aliye dönüp Kılıç “bak koskoca bir tarih göçüyor” diyor. 10 Kasım saat 9.:05. Mustafa Kemal Atatürk’ün penceresi sonsuzluğa açılan odasından evrensel aydınlığın koynuna girdiği andır bu.
Sabahleyin Atatürk’ün muayeneye gelen Doktor Asım Arar uzaktan sarayda bayrağın yarıya indirildiğini görünce her şeyin bittiğini anlıyor. birden beyninin içinde her tarafa caddelere denizlere gök boşluğuna onun “Ey Türk Gençliği” diyen sesi yayılıyor.
(Adnan Binyazar)